Gitar, piyano, davul değil…
100 kişiye “enstrüman deyince aklınıza hangileri geliyor” diye sorsak, büyük olasılıkla ilk beş sırayı alacak olanlar piyano, gitar, flüt, keman, davul; bilemediniz kanun, saksofon, bağlama; haydi biraz daha coşalım, yaylı tambur, arp, trombon filan olacaktır. Ama biliyorsunuz müzik dünyası sadece bu çalgılardan ibaret değil. İlk anda aklımızda şimşek gibi çakmasa da daha ne müzik aletleri var… Tahmin etmiş olduğunuz gibi şimdi bunlardan bir kısmı hakkında ahkâm keseceğiz.
Pikolo: Yan flütü bilirsiniz, işte bu da onun bir çeşidi aslında. Yalnız daha ince seslere çıkabilir, yani normal yan flütten bir oktav daha ince ses çıkarabilir. Orkestraların en ince ses veren çalgısı olarak kullanılabildiği gibi efekt çalışmalarında da sıkça tercih edilir. Görünüşü ile ilgili fikir sahibi olmayanlar buraya bakabilir. Ayrıca “piccolo” kelimesinin İtalyanca “küçük” anlamına geldiğini de ekleyelim.
Obua: Pek küçük boyuna rağmen çok geniş bir ses aralığına sahip nefesli çalgıdır. Tahta bir silindir gövdesi ve üzerinde tuşları vardır. İnsan sesine en yakın enstrüman olması, hakkında edindiğimiz en enteresan bilgi doğrusu. Bu nedenle, orkestralarda tüm diğer çalgıların akort edilmesi için referans alınan la notasını obua verir. Mozart’ın do majör konçertosu ile hak ettiği önemi kazanmış bulunan obua, Fransızca “yüksek sesli tahta” anlamına geliyor. Görünümü hakkında insanlar genellikle hatalı bir fikre sahiptir. Kendisi aslen şöyle bir şeydir.
Korno: Bir obua çeşididir diyebiliriz. Obuadan daha tiz sesler çıkarabilir. Döne döne uzanan ve ağzı geniş bir huni ya da bir çan şeklinde açılan bakır borudur kabaca. Çalması gerçekten de pek zordur. Sağlam bir nefes ve iyi konsantrasyon gerektirir. İyi çalınmazsa çok akla zarar sesler çıkarmak gayet mümkündür. Nasıl bir şeydir diye soranlara buradan gösterebilirsiniz. Latince “boynuz” anlamına geldiğini de bilmekte fayda var. Neden demeyin, bilgi birikiminizi aktarma fırsatını bulacağınız bir konunun nerede açılacağını asla bilemezsiniz.
Fagot: Boru biçimli, perdeli bir nefesli müzik aletidir. Kamıştan imal edilen iki borunun birbirine takılması ve ucuna da kıvrımlı bir ağızlığın eklenmesiyle oluşur. Dört bağlantı parçası bulunur. Orkestralardaki en kalın sesleri çıkaran çalgı olmasına rağmen çok yumuşak bir tını verir. Beethoven’ın 5. ve 9. senfonilerinde önemli rolü vardır. Neye benzediğini görmek için şuraya tıklayabilirsiniz.
Didgeridoo: “Dijuridu” şeklinde telâffuz edilen enstrüman, Avustralya yerlileri Aborjinler’in geleneksel çalgısıdır. Epeyce uzun, bambudan ya da oyulmuş ağaçtan mamul bir borudan ibarettir desek çok da yalan olmaz. Ağız kısmı balmumu ile desteklenir ve genellikle üzerine güzel desenler resmedilir. Ses çıkarmak için oldukça pratik yapmak şarttır. Ola ki ses çıkartmayı bir şekilde becerdiniz, sürekliliğini sağlamak için de burundan nefes alırken aynı anda ağızdan da verebilmek gerekir. Bizim pek sevdiğimiz Jamiroquai bu aleti şarkılarında sık sık kullanır. Bir not: Yerliler en makbul dijuridunun tahta kurularının kemirdiği ağaçtan yapılanı olduğunu söylermiş. Tipini merak ediyorsanız şuraya bakabilirsiniz.
Gitar, piyano, davul değil…
Klavsen: Tenis ile badminton arasındaki ilişkinin bir benzeri de piyano ile klavsen arasında yaşanıyor arkadaşlar. Piyanoya benzeyen ve piyano gibi çalınan klavsenin sesi daha mekaniktir ve eğer profesyonel bir klavsen ustası değilseniz tuşa vuruşa bağlı olarak seslerin uzunluğu değişmez. Zira piyanoda ses tellere minik çekiçlerin vurmasından çıkarken klavsende ufak mızraplar telleri çekerek ses çıkarır. Kanun gibi yani. Mozart’ın Türk Marşı’nı dinlerseniz klavsenin sesini daha önce de duymuş olduğunuzu anlayacaksınız. Tori Amos’tan duymuş olabilirsiniz hatta. Bu arada klavsenin bir diğer adı da “çembalo”dur. Bakınız şöyle bir şeye benzer.
Klavikord: Klavsene benzer ama mekanizması onun gibi çekmeli değil piyano gibi vurmalıdır. O zaman tekrar piyanodan bahsediyoruz gibi oldu ama durum bu da değil. Tuşa basılınca, altındaki pirinç çubuk tuşun teline vurarak ses çıkarır. Sesi fazla yüksek değildir ama esrarengiz ve duyguludur. Beethoven’ın favori enstrümanlarından biri olduğu söylenir. Görünüşü şöyledir.
Kudüm: Yanyana konmuş, boyutları biraz farklı iki tane ufak davul getirin gözünüzün önüne, aşağı yukarı kudüm nedir anlamış olursunuz. Kudüm, bakır gövdeye gerilen deriden mamul vurmalı bir çalgıdır. Tasavvuf müziğinin ve mehter takımlarının vazgeçilmez enstrümanı, “düm tetek düm tek” ritmiyle özdeşleşmiştir. “Zahme” denilen yumuşak ağaçtan yapılma sopalarla çalınır. Akort değişiklikleri derinin ısıtılmasıyla sağlanır. Merak edenler nasıl göründüğünü anlamak için buraya bakabilir.
Bongo: Kudüm gibi ağır bir vurmalıdan bongo gibi lay lay lom bir alete geçiyoruz. Bu da yanyana yerleştirilmiş iki adet birbirinden farklı büyüklükte davuldan meydana gelir. Yere oturup dizlerinizin arasına sıkıştırarak çalmanız lazımdır. Küba kökenli olması, yani sıcak iklimlerden kopup gelmesi dolayısıyla eğlenceli ve ritmik şarkılarda kullanılması normaldir. Şöyle görünür.
Sitar: İki enstrümanın isimleri birbirine bu kadar benzer ancak. Sitar ve kemençe. Hayret verici değil mi? Tamam kabul ediyoruz, felaket bir şakaydı. Sitar biliyor olabileceğiniz gibi Hindistan kökenli bir çalgıdır. Adının “otuz tel” anlamına geldiği söylenir. En çok tanınan ustası Ravi Shankar’dır. Batı dünyasına girişi bir Hindistan gezisinde sitarın büyüsüne kapılan Beatles üyeleri sayesinde olmuştur. 30 civarı teli bulunması ve parmağa takılan mızraplarla çalınması dolayısıyla kanuna benzetmek oldukça mümkündür. Türk müziğine girişinde de Orhan Gencebay’ın katkılarını göz ardı etmek mümkün değildir. Şöyle bir şeye benzer.
Tulum: Karadeniz kökenli, keçi postundan yapılan bir çalgıdır. Üflemeli diyeceğiz ama tam da diyemiyoruz. Flüt ya da saksofon gibi üfleyerek çalınmıyor çünkü. Havayla doldurulan tulum koltuk altına sıkıştırılarak tutulur ve havası üzeri delikli ahşap ağzından boşalırken ses çıkarılır. Çalan kişi boşalan hava yerine yenisini doldururken bir yandan da delikli kısmını flüt gibi kullanır. Eğer etekli İskoç erkeklerinin gayda isimli enstrümanı taşıdıkları bir resim gözünüzün önüne geldiyse tamam, tulum da aynı ona benzer. Yani şuna benzer demek istiyoruz.
Gitar, piyano, davul değil…
Sipsi: En sevimli isimli enstrümanlar arasında kafadan ilk üçte yer vereceğimiz sipsi, Ege yöresinde ağırlıklı olarak kullanılan, zurnaya benzer üflemeli bir çalgıdır. Küçücük, parmak kadar bir şeydir. Haliyle incecik bir sesi vardır. Tahtadan, kamıştan ya da kemikten yapılabilir. Görüntü ve ses olarak neye benzediğini öğrenmek için adres burası.
Cümbüş: Teneke bir tencereye telli bir sap bağlanmış gibi görünen ama bu haline rağmen insanın içine işleyen bir ses çıkarabilen enteresan çalgıdır. 12 teli vardır. Zeynel Abidin Bey isimli kişi tarafından yapılan ilk cümbüş 1930 yılında Atatürk’e dinletilmiştir ve söylendiğine göre ismini de bizzat Atatürk koymuştur. Mor ve Ötesi’nini “Cambaz” şarkısının girişinde cümbüş sesi duyabilirsiniz. Tipine de şuradan bakabilirsiniz.
Banço: Kovboyların çalgısıdır. Gitar desek tam değil, mandolin desek o da değil, hatta cümbüş desek o da değildir ama hepsine bir parça benzer. En az 5 teli vardır. Uzun bir sapı, deri bir gövdesi olur. Caz müziğinin önde gelen enstrümanlarından biridir. Bakınız şöyle bir şeydir. Sizin de bildiğiniz sıradışı enstrümanlar varsa söyleyin biz de onları öğrenelim. Bakın mesela giderayak aklımıza minyatür bir bağlama olan cura ve Mısır’da çok bilinen, neye benzeyen üflemeli bir alet olan kavala geldi. Tamam tamam kavala aklımıza filan gelmedi, arayıp da bulduk, sizi mi kandıracağız… Ama perdeleri olan ud diyebileceğimiz lavta sahiden geldi aklımıza şimdi, o kadar da biliyoruz canım.
süperrrrr